Uzmanlar "Tarih ve Siyaset Arasında Ermeni Sorunu" sempozyumunda konuştu
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Jeremy Salt: "Savaşta olanlar herkesi etkiledi. Bu sadece Ermenilerin çektiği acılar değildi" TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Serdar Palabıyık: "Farklı ülkelerin Ermeni olaylarını 'soykırım' olarak tanıyan parlamento kararları siyasi kararlardır, herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz"
aşkent Üniversitesi Ord. Prof. Enver Ziya Karal Tarih Uygulama ve Araştırma Merkezi (BÜTAM) ve Avrasya İncelemeleri Merkezi'nce (AVİM) Tarih ve Siyaset Arasında Ermeni Sorunu çevrim içi sempozyumu düzenlendi.
Sempozyumun Birinci Dünya Savaşı Sırasında Ermeni Sorunu başlıklı ikinci oturumunda konuşan Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Jeremy Salt, 1915 olaylarının sosyal, ekonomik ve sağlık arka planına değindi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Avrupalı askerlerin, sıcak tutan giysiler, yeterli yiyecek ve iyi organize edilmiş sağlık sistemi avantajlarına sahip olduğunu ve sivil nüfusun büyük bir kısmının da avantajlı durumda olduğunu kaydeden Salt, öte yandan Osmanlı genelinde sıhhi koşullarının kötü olduğunu söyledi.
Salt, kasaba ve köylerde biriken çöplerin ve kirlenmiş içme sularının çiçek, sıtma ve verem gibi hastalıkların yayılmasına katkıda bulunduğunu belirterek, bu durumun orduyu da etkilediğini, doktorların dahi temel gıda ve giyeceklerden mahrum olduğunu dile getirdi.
Pek çok Osmanlı askerinin sadece yazlık kıyafetleri olduğunu ve cepheye yiyecek veya su olmadan gitmek zorunda kaldıklarını kaydeden Salt, bu nedenle birçok askerin yetersiz beslenme veya hastalıktan öldüğünü ifade etti.
Salt, öte yandan Mart 1915'te başlayan çekirge istilasının insanlığın hatırlayabildiği en kötü bela olduğunu, çekirgelerin, Filistin'in kıyı bölgelerindeki zengin bitki örtüsünü, olgunlaşan mahsulleri ve bir önceki yıla ait depolardaki mahsulleri yok ettiğini söyledi.
Salt, 1915 ve 1916 yıllarındaki durumun sivil nüfusun tamamını etkilediğine dikkati çekerek, Bence bu, ortaya çıkarılması gereken bir tür efsanedir. Savaşta olanlar herkesi etkiledi. Bu sadece Ermenilerin çektiği acılar değildi. dedi.
- Osmanlı Devleti'nin meşru müdafaa operasyonu
Yazar Dr. Patrick Walsh de 1915'te Ermenilere karşı tehcir politikasının, Osmanlı Devleti'nin tehdit altında olduğu fiili bir varoluş krizi sırasında son çare olarak en isteksizce şekilde kullanıldığını belirterek, Bu çok uzaklara yapılan, emperyalist bir genişlemede kullanılan bir operasyon değil, vatandaşlarını bir hayatta kalma mekanizması ile korumak için meşru müdafaada kullanılan bir operasyondu. dedi.
Walsh, 1915'te gerçekte ne olduğuna dair eksiksiz bir anlayışa Ermeni lobisinin teşvik ettiği dezenformasyon ve yanlış bilgilendirmeden ayrılan tarihsel bilgilerle sahip olunabileceğine işaret etti.
Bunun Osmanlı tarihinde eşi benzeri olmayan bir plan olduğunu kaydeden Walsh, Osmanlılar, barış zamanında Ermeni nüfusa karşı bu tür kapsamlı yöntemleri kullanmakta tereddüt ettiler ve tehcir stratejisini yalnızca savaş bölgesindeki krizin en yüksek anında, kapsamlı bir Ermeni ayaklanmasının yaşandığı çok cepheli bir işgale karşı bir isyan tepkisi olarak uyguladılar. dedi.
Savaş Bitiminden Günümüze Ermeni Sorunu başlıklı üçüncü oturumda ise Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Tarih Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Kemal Çiçek de özellikle bazı kesimler tarafından dillendirilen Ermenilerin, Osmanlı toplumunda ikinci sınıf vatandaş olarak görüldükleri iddiasının gerçeği yansıtmadığına dikkat çekerek, Osmanlı bürokrasisinde, askeriyede, hatta Osmanlı yönetimi içinde kabinelerde dahi Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşlarının yer aldığının altını çizdi. Çiçek, buna örnek olarak 1876 ile 1915 yılları arasında yönetimde Ermeni asıllı 29 paşa, 22 kabine üyesi, 7 büyükelçi ve mecliste de 33 vekilin yer aldığını kaydetti.
Ermeni asıllı vatandaşların, Osmanlı Devleti yönetimi içerisinde sosyal, siyasi hayatın yanı sıra entelektüel yaşamın içinde de oldukça aktif bir şekilde yer aldıklarına işaret eden Çiçek, Ermeni basının oldukça geniş ve zengin bir yelpazede yayın yaptıklarını, tespit ettikleri kadarıyla 64 Ermeni gazetesinin Osmanlı döneminde yayın yapma imkanı bulduğunu söyledi.
Çiçek, Osmanlı Devleti'nin son döneminde Ermeni toplumunda dini mezhepler bağlamında yaşanan bölünmenin topluluk içinde milliyetçi damarın güçlenmesine yol açtığını, buna ek olarak Osmanlı topraklarında görülen misyonerlik faaliyetlerinin de Ermeni toplumunu farklı arayışlara iten faktörlerden biri olduğunu kaydetti.
- Farklı ülke parlamentolarının aldığı sözde soykırım kararları siyasidir
TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Serdar Palabıyık da farklı ülkelerin parlamentoları tarafından alınan sözde soykırım kararlarını değerlendirdiği konuşmasında, alınan bu kararların siyasi boyutta olduğunu ve hukuki bir sonuç doğuramayacağını söyledi.
İlk kez Uruguay'ın, 1965'te, 1915 olaylarını soykırım olarak tanıdığını, özellikle 1999'dan sonra çoğunluğu Avrupa ülkesi olmak üzere 12 ülkenin daha bu yönde kararlar aldığını ifade eden Palabıyık, bazı ülkelerin Türkiye'nin de olayları soykırım olarak kabul etmesi yönünde bir taleple bu kararları meclislerinden geçirdiklerini kaydetti.
Palabıyık, alınan bu kararların, uluslararası hukuk açısından bir geçerliliği olup olmadığına ilişkin örnek davalara değinerek, iki Ermeni asıllı Fransız vatandaşının Ermeni olaylarında Türkiye'nin sorumluluğunu öne sürerek Avrupa Parlamentosuna yönelik açtığı davada, taleplerinin Avrupa ilk derece mahkemesi tarafından reddedildiğini hatırlattı.
Palabıyık, mahkemenin buna gerekçe olarak, Parlamento kararları hukuki değil siyasi bir metindir. Parlamento tarafından herhangi bir zamanda değiştirilebilir. Bu nedenle de ne yazanlar için ne de davalı kurumlar için bağlayıcı bir hukuki sonucu olamaz. ifadelerini kullandığını aktardı.
1915 olaylarını soykırım olarak tanımayı inkar etmenin suç olarak kabul edilmesinin de bazı Avrupa ülkeleri tarafından gündeme getirildiğini kaydeden Palabıyık, özellikle Fransa'da Yahudi soykırımının inkarını cezalandıran yasayla kurulmak istenen benzerliğin Fransa Anayasa Mahkemesi tarafından geri çevrildiğini kaydetti.
Palabıyık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2013'de aldığı kararla, Ermeni olaylarıyla ilgili olarak İsviçre tarafından Doğu Perinçek'in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğinin vurgulanmasının da önemli bir başka hukuki kazanım olduğu değerlendirmesinde bulundu.